Son yıllarda sağlıklı yaşam ve detoks yöntemleri üzerine birçok tartışma yürütülüyor. Ancak, tüm bu yöntemlerin içinde belki de en radikal olanı, yiyecekleri bir kenara atıp yalnızca su tüketimidir. Bir kişi, 7 gün boyunca hiçbir şey yemeden sadece su içerek geçirdiği deneyimini ve vücudundaki etkilerini paylaştı. Yorucu ve dikkat gerektiren bu süreç, fizyolojik ve psikolojik anlamda pek çok değişikliği beraberinde getirdi. Ama bu durumu deneyimli bir şekilde anlatan bu kişinin vurguladığı noktalar, sürecin ne denli zorlu olduğunu gözler önüne seriyor.
Deneyime başlarken, ilk günün heyecanı ve motivasyonu oldukça yüksekti. Başlamadan önce vücudun bu duruma nasıl cevap vereceği hakkında pek çok bilgi okudum. Ancak, pratikte durumun oldukça farklı olduğunu anlamak da uzun sürmedi. İlk gün, vücudum belli bir süre için enerjisiyle idare etmeye çabaladı fakat açlık hissi giderek daha da yoğunlaştı. İlk gece, midemin guruldaması ve uykuya dalmakta zorluk çekmem beni endişelendirdi. Ancak tüm bunlara karşı suyun kendisi çok iyi bir tatmin aracıydı; zira su içtiğimde hissedilen ferahlama, geçici bir rahatlık sağlıyordu.
İkinci günün sabahında, vücudumun adaptasyon süreci başlamış gibiydi. Hissiyatım çok belirgin şekilde değişmeye başladı. İlk günlerdeki açlık hissi yerini yorgunluğa ve halsizliğe bıraktı. Gün boyunca normal aktivitelerimi yapmaya çalıştım; ama en basit hareketler bile ağır gelmeye başladı. Enerji seviyem düşmeye devam ederken, suyun hayati bir role sahip olduğunu unutmadım. İhtiyacım olan sıvıyı almaktan başka bir seçenek yoktu. Üçüncü gün, hem ruh halimde hem de fiziksel sağlığımda net bir düşüş yaşadım. Üçüncü günün akşamı geldiğinde, başımın dönmesine ve göz kararmasına şahit oldum. Bedensel olarak zayıf hissetsem de, bu süreci ilginç kılan şeyleri keşfettiğimi düşünüyordum.
Dördüncü gün, vücudumun ona verdiği tepkilere göre şekillenmeye başlamıştı. Kimi zaman enerjimin sıfıra düştüğünü hissediyor, bazı zamanlarda ise zihinsel berraklık yaşıyordum. Bu dönemde yaşadığım en büyük değişiklik, su içmekte açıkladığım gibi, vücudumun suyu ne kadar özlediğini hissetmekti. Vücudum, suyun enerji kaynağı olma özelliğini fazlasıyla deneyimliyordu. Beşinci günün sabahında, midem artık sindirimle ilgili sinyaller göndermeyi kesti. Fark ettim ki, yenilmediği için midenin de gerginliği azalmıştı. İlk başta biraz endişelensem de, bu durumun bu şekilde olabileceğini kabullenmeye başladım. Vücudum bir dizi kimyasal değişim geçiriyor gibiydi ve bu, çok ilginç bir deneyimdi.
Devam eden günlerde, psikolojik olarak da farklı duygularla karşılaştım. Bazen elimi yiyecek bir şey almak için uzattığımda, zihnimde bir çatışma yaşıyordum. Ancak yedikten sonra hissettiğim suçluluk duygusu, bu durumu hatırlamamı sağlıyordu. Aklımda dönen düşünceler, daha fazlasını öğrenme ve deneyimlemenin bir arayışıydı. Yedinci güne geldiğimde ise, bedenim birkaç kiloyu vermişti. Neredeyse açlık hissim kalmadı ama iradem zorlandığı için bu süre zarfında düşünce yapımda değişiklikler olmuştu. Bir yandan vücudumun suya olan bağımlı hale geldiğini gözlemledim; çünkü ara vermelerin, suyun hayatımda nasıl derin bir anlam kazandırdığını anladım.
Son olarak, yedinci günde kendimi bitkin hissetsem de, bu deneyim beni başka bir bakış açısıyla karnımdaki açlık hissini değerlendirmeye yönlendirdi. Gün sonunda hissettiğim manevi ve fiziksel yorgunlukla birlikte, belki de tüm bu yaşananların ardında yatan birçok anlamı keşfetmeye başladım. Her insanın böyle ketum bir tetkik yapmasının elbette kendi tercihleriyle ilgili olduğunu düşünüyorum; fakat şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki, suyun yeterince önemini vurgulamak için daha fazla fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.